23 Nisan 2009 Perşembe

Hayaller


Ne ve nasıl yazdığına verdiğin önemi nasıl okuduğuna da vermelisin tıpkı şu an oturduğum cam kenarındaki masadan izlediğim, yolun diğer tarafında kaldırımdaki kadının şemsiyesine verdiği gibi. Her zamanki gibi bir şeyler yazmak çabasıyla oturdum aynı mekândaki aynı masama. Aynı sade kahvemden içiyorum yanında çikolatalı kekim. Aynı ben, tek kelime bile yazmadan sürekli kendini kandıran. Ve gene aynı yağmurlu hava. Yaklaşık on günden beri hiç durmaksızın yağmur yağıyor şehrin bu yakasına ve ben artık yazamama nedenime bir suçlu daha bulmuştum ismi sürekli değişse de; Alçak yağmur, yalnız yağmur, uğursuz yağmur. Şemsiyeli kadın vardı bir de kaldırımın kenarında, bir eliyle şemsiyesine hakim olmaya çalışırken aynı anda yüksek topuklu ayakkabıları üzerinde durmaya çalışan. Nedensizliklere neden eklemenin bazen yağmurun altında sırılsıklam ıslanmaktan farkı olmadığını bildiğinden galiba şemsiyesini bırakmak istemiyor ve şemsiyesine geçmişten şimdiye kadar biriktirdiği hayalleri saklamış küçük bir kızdan farksız bakıyor ve onu sıkıca tutma isteği ıslanmamak için değil hayalleri için, küçüklüğünden beri her yağmurlu günde şemsiyesine akarak biriken hayalleri için. Zamanın izafi olduğuna inancın arttığı durumlarla karşılaştığımızdan geçmişe bu kadar sıkı sıkıya bağlı ve geleceğe bu kadar bağımlı ve hastalıklıyızdır. Unutamamak, hatırlamak, hayal kurmak, geçmiş ve geleceği özetleyen üç kavram. Hayatın sınırlarının bittiği anlarda hayatın dışına taşmaktır hayal, kurduğumuz hayalin bir türlü gerçekleşmemesinin bir anda aklımıza gelmesidir hatırlamak, bunların hepsinin beynimizin en kör noktasında bir yerlerde sürekli var olmasıdır unutamamak.

Yağmur yağmaya devam ediyor ve edecekte, ben burada yağmurlu bir günde gene aynı mekânda aynı masada sade kahvemden yudumlarken şemsiyeli kadın hakkında kurduğum hayal aklıma gelecek ve aslında onu hiç unutamadığımı anlayacağım… Gelecekte ne olacağını tahmin edebilsem de bu hayaller, hatırlamalar ve unutamamalar her yağmurlu günde aynı camın önünde…

1 yorum:

Ayşe Marika Sağlam dedi ki...

bahanesi her şey olan bir yara, kağıda düşen gölgede devleşiyor...sorgusuz bir bekleyişe hayatı tanık etmek, onu izlediğini sanırken hem de...en güzeli..yağmur yağmasa, "her şey öylesine güzeldi" ki diyebilse insan..acının adı değişmeden sızısı çoğullanırdı belki..güzel!kendi sızısının başka cümlelerde de aynı itkiyle sürüp gittiğini görmek