29 Eylül 2007 Cumartesi

KİMSİN SEN?

Kimsin sen? Tanıdıkça hiç tanıyamamış olduğumu düşündüğüm bir hiç mi yoksa yıllardır tanıyorum hissine kapıldığım her şey mi? Kendini kocaman bir hiç olarak tanımlarken hayatına bir anda giren, durduğu yerde parçalanacak kadar hassas olan bu adamın her şeyi olmak mı ağır geldi incitilmiş ruhuna ve parçalanmış kalbine? Seni tanımaya çalışırken bir anda kendimi tanıyamaz hale geldim ve içimde seni; kendime, etrafımdakilere ve hatta sana bile savunan bir taraf oldu hep. Kim bilir belki de diğerlerinin bilmediği kalbine ve ruhuna inen siyah perdeyi fark ettiğim içindi savunan tarafı bir türlü alt edemememin sebebi…

İstedim ki o perde biraz aralansın, aralansın ki güneş uzun zamandır üşüyen ruhunu ısıtsın, yıldızlara göz kırp istedim. Kayan yıldızları fark et, hemen bir dilek tut istedim. Ben bu dileğin içinde olmak istedim hep… Hüzünlü gözlerin dalıp giderken, çoğu nereye gittiğini bilmezken ben, rüyalarında özlem duyduğun ve unutamadığın, hala içinde yaşattığın “meleğini” gör istedim, o rüyalarda bende olmak istedim hep yada yazdığın şiirlerde, şarkı sözlerinde… İçinde kopan fırtınaları, fırtınalı ve yağmurlu günlerde nefesimiz kesilene kadar koşarak az da olsa dindirecektik, bazen de bir kelime bile etmeden saatlerce yürüyecektik… Sen, çocuk parkında arkadaşını sabırsızlıkla bekleyen ufaklıklar gibi beni bekliyor olacaktın, bense sana söz verdiğim“pamuk şekeri”ni almaya gittiğim için geç kalmış olacaktım. Biraz sinirlenmiş sen, koşmaktan nefessiz kalan beni, arkasında pamuk şekeri saklamış halde görecektin. Kızgın gözlerde, ama kendini affettirecek kadar tatlı sözlerde gizli olacaktı her şey. Ben dayanamayıp yine sorular sorarken sen de cevapsız ve yorumsuz bırakarak beni sinir etmeyi başaracaktın bir kez daha.

Kahramanını sadece sen olan hayallerdi bunlar ve daha önce hiç kimse bu hayalleri kurdurmamıştı biliyor musun? Bazı hayaller sadece kurulduğu kahramanlarla anlamlıdır, gerisiyle ise…

Hiç yorum yok: